Nedir bu sistem merakı? Hayatımızı kendi ellerimizle yarattık. Kendi akıcılığımızı yaratmak yerine hayatın akıcılığına kapılıp gittik. Peki neden? İçimizdeki böyle olsun ihtiyacı bizi oluşturdu. Modernleşme çağ ve gerisindeki zamanlarda ortak olan bu ihtiyaç bir düzen oluşturdu. Bu düzene uymayan her şey yanlış kabul edildi. Soruyu ve şüpheyi anormal kabul eden standart bir toplum olduk. İçimizdeki aykırı olanları anlamak yerine dışladık veya sınıflandırdık. Çünkü böyle istiyor canımız.

Tekrar ediyor her şey hayatta. Görüntü farklı sadece. Mana ise hem birbirine benzer hem de eskisinden daha anlaşılmaz. Bu çağda bu böyledir deyip bitiriyor insan. Aslında milenyum ve yeni çağ beraberinde değerler mantığında bir çöküşe sebep oldu. Modernizm ve eski hem çatıştı, hem karıştı hem de bazı şeylerin başlangıcı oldu. Düzene göre sisteme bağlılık yani kitaptan konuşmak var. Yaratmayı körüklemek yok. Sen bunlara uyacaksın dışına çıkma lüksün yok diyor. Hep beraber bu lükse bulaşmadığımız için hala içimizde yarım kalmak zorunda olan hayatlar var. Düşünsenize bu düzen fikrinizi geliştirmenize bile izin vermiyor. Normlar önünüzü kesiyor. Toplum olmanın gereği olan şeyler yüzünden istediğiniz şey yerine istenilen şeyi yerine getiriyorsunuz. Hatta bunu yapmak için sistem sizi motive ediyor. Yaptığınız sizi mutlu ediyor. Mecbur kalıyorsunuz mutluluğa. İsteyerek elde etmediğiniz ısmarlama bir mutluluk oluyor bu. Sizler ise farkına varıyorsunuz arada. Gülüp geçiyorsunuz. Normal algılamaya başladınız.

Bunu kırmanın yolu yok. Çünkü her denemede bu sistemin size karşılığı hayal kırıklığı olur. İstekleriniz bir sistemin doğurduğu ısmarlama bir ihtiyaçtır. Zamanı yaklaşıyor. Yeni Platonlar, Aristolar, Niçeler ve Anthony Giddenslar içimizde ama onlar kolaya kaçıyor. Sistem onları zincirlere vurmuş. Onlarda kitaba, yazıya bağlı kalıyor. Dışına çıkmayı dahi düşünmüyor. Kim bilir? Belki de cesareti yoktur bu insanların. Nasıl olsa sistem bizi rahat ettiriyor. Neden çağımızın rahatlığını kaybedelim. Korkularımızı ilahlaştırmışız…..